Taki Akkuş
1. Sınıf Öğrencilerinin tanınması ve özellikleri:
Burada amaç, öğretmenlerin öğrencilerini tanıma bilgisine sahip olmalarıdır.
İlkokula yazma öğretiminin amaca uygun olabilmesi için çocuğun bu işe hazır olması çok önemlidir.
Çocuk devamlı evrim halinde bulunan bir varlıktır.
Ülkemizde çocuklarımızın okul olgunluğuna erişip erişme-dikleri yıllardır tartışılıp durmakta. Bu da kimilerince 5 yaş, kimilerince 6 yaş, kimilerince de en ideal yaş 7 olduğu düşünülmektedir. Bu durum, çocuğun İlkokuma yazmada başarısını büyük ölçüde etkilemektedir. Oysa ilkokula başlayan çocukları iki grupta ele almak mümkündür.
a-. Okula devam edebilecek seviyede olanlar:
Ülkemizde 6 yaşını dolduran çocukların büyük bir kısmı, be-denen, zihnen, duyularının etkilenme ve alma yeteneği bakımından, birinci sınıf çalışmalarını yürütecek özelliğe sahip olduğu görülmüştür. Bunun yanında 5 yaşında olmasına karşın aynı özelliğe sahip olan çocuklar da vardır.
b-. Okul olgunluğuna erişmemiş olanlar:
Ülkemizde 6 yaşını dolduran çocuklardan bir kısmının, bede-nen, zihnen, duyularının etkileme ve alma yeteneği bakımından, birinci sınıf çalışmalarını yürütecek özelliğe sahip olmadıkları gözlenmiştir. Bu durumda olan çocuklarımızın, psikomotor hareketleri düzenli olmadığı için, tümceleri algılayamazlar. Fazla zorlanmadan gelişim özelliklerinin tamamlanması beklenmeli, böylesi çocuklar zamanlarını oyun içerisinde değerlendirmelidir. Bu tür yapıya sahip olan çocukları okul ve okumaktan soğutmamak için önlemler alınmalıdır.
Bir çocuğun okuma yazmayı başarı ile öğrenebilmesi için be-den, zihin, ruhi yönden okuma yazmayı öğrenme olgunluğuna erişmiş olması gereklidir.
Birinci sınıf çocuğunun özellikleri ve ilk okuma yazma
uygulamasında dikkat edilecek hususlar
1. Hareket ve duygu yeteneği
Bu yaşam hamlesi, özellikle, birbirine sıkıca bağlı bulunan iki türlü belirtiyle meydana çıkar. Duygu ve etkilenme yeteneği ya da pasiflikle ilgili belirtiler ve ifade etme ya da hareket ve faaliyetle ilgili belirtiler.
Çocuk, durmadan uyanık bulunan, durmadan hareket eden, tamamıyla faal bir varlıktır.
Çocuk aynı zamanda, dışarıya açık bulunan ve her türlü etkiye elverişli olan (alıcı) bir varlıktır. Çocuğun doğumuyla; doğumla olgunluk çağı arasında elde ettiği, bazen de karmaşık olduğu bilgilerin çokluğunu şöyle bir düşündüğümüzde, yetişkin bir insanın hiçbir zaman kısa sürede bu denli bilgiler öğrenmesi mümkün olmamıştır. Bu da çocuğun öğrenme isteğinden kaynaklanmaktadır. Önemli olan giz çocuğun öğrenme isteğini süreli ve hareketli kılmaktır.
2. Beden hareketi
Çocuk organlarını çalıştırmak, iskelet çatısını güçlendirmek, çiğerlerini geliştirmek, kanını zenginleştirmek, kas ve sinir sistemlerinin bağlantılarını kuvvetlendirmek için harekete muhtaçtır. Hareket sadece çocuğun gelişmesiyle kalmaz. Hareket aynı zamanda çocukta, hareketsizliğin neden olduğu aşırı sinir gerginliğini gidermesi bakımından da zorunlu olan bir supap borusu görevini görür.
Yukarıda sayılan özelliklerinin bir veya bir kaçının noksanlığı çocuğun başarısını ters yönden etkileyen etmenlerdendir. Hâlbuki okuma yazmaya başlayan çocukların parmak, bilek, kol ve eklem kaslarını kalem kullanabilecek şekilde gelişmiş olmalıdır.
Burada eğitimciye düşen en önemli görev, okuma yazma çalışmalarına başlamadan önce, öğrencilerini belli bir süzgeçten geçirmelidir. En az hangi öğrencilerinin, ne tür kusurları vardır, bunları tespit etmelidir. Bu noksanlıkları görmeyip gidermemek, çocuğu aşırı sinir gerginliğine, ani ve şiddetli hareketler, durdurulmayan gözyaşları ya da kahkahalar veya önüne geçilemeyen gürültüler şeklinde patlak verir.
3.Duyuların etkilenme ve alma yeteneği
Çocuğun duyularının doyma bilmediğini anlamak için, onun yüzüne bakmak yeterlidir.
Ağzı yarı açıktır. Yutmaya ve emmeye hazır bir durumdadır.
Burun kanatları rüzgâra karşı geniş bir tarzda açıktır.
Başıyla bir hizada bulunan iri gözleri dünyaya bir pencere gibi açılmışlardır, etrafta olup biten şeylere karşı pusu kurmuşlardır.
İşitme organları etrafını çeviren sesleri, tamamıyla anlamak için açılmıştır.
Çocuğun yüzünde ne kadar çok delik var!
Bunun aksine, içine kapanmış çocuk adı verilen çocuğa dikkat edelim.
Ağzı kapalıdır.
Burun delikleri biraz daha dardır.
Göz kapakları ve çatık kaşları gözlerini yarı gizlemiştir.
Artık dışta kalmayan ( yani alıcı olmayan ) çocuk, hareketli olmayan çocuk kadar endişe vericidir. Bu durum böylesi çocukların zihin gelişimlerine etki yapar.
4. Zihin faaliyeti yönünden
Çocuğun yalnız bedeni hareket halinde değildir. Onun zihnide hareket halindedir. Çocuğun zihni, duyularının sağladığı malzemelerden geniş bir ölçüde yararlanır.
İlkokul çocuğunda şu niteliklerin kazanılıp kazanılmadığına bakmak lazımdır.
a.Cisimleri tanımak.
b.Cisimlerin şekillerinin neye benzediğini ve adlarını bilmek.
c.Sesleri işitmiş olmak ve anlamak.
ç. Hareketten edinilmiş denemeler kazanmış olmak.
d.Cisimlerin renklerini, büyüklüklerini, küçüklüklerini ve farklılıklarını bilmek.
e.Bu bilgilere, anılara ve denemelere karşılık olan kelimeleri öğrenmiş olmak.
f.Düzgün konuşabilmek, bebeklik sözcüğünü aşmış olmak.
Yukarıda söz ettiklerimizden yoksun olan çocuk, okuma yaz-maya başlayamaz; bu demektir ki çocuk henüz çalışmalara hazır değildir. Bunlarla birlikte çocukta öğrenme isteği de şarttır. Bu noksanlıklar öğretmen ve aile tarafından el ele verilerek giderilmelidir.
Taki Akkuş