Taki Akkuş
Çocukta okumayı öğrenme süresi dört döneme ayrılır
1. Okuma öncesi dönem.
2. Okumaya başlangıç dönemi.
3. Birinci okuma dönemi.
4. İkinci okuma dönemi.
Çocuğun yukarıdaki dönemlerde başarılı olması için, çocuğu iyi tanımak gerekir. Bu dönemlerde çocukta iki türlü görüş egemendir.
a- Çocuğu yetişkin insanla kıyaslamak:
Çocuğu yetişkin insanla kıyaslamak suretiyle, onu bizim tabi-atımızdan gayet farklı olan, derin tabiatını gösteren bazı işaretler elde etmiş olacağız. Çocuğun faaliyeti, egosantrizm (bencillik) vb. gibi temel özellikleri bu sayede ortaya çıkarır. Buna biz, çocuk psikolojisinin dengeli (statik) yönü adını veriyoruz.
b- Çocuğu kendisiyle kıyaslamak:
Yani, çocuğun evrim aşamalarını birbiriyle kıyaslamak ve be-denine, zihnine ve sosyal varlığına ait görevlerin sürekli evrimini kontrol etmek. Böylece bütün çocuklarda normal bir şekilde görülen buhran devreleriyle birbirinden ayrılan üç büyük evrim devresini belirlemiş olacağız. Bu çocuk psikolojisinin canlı (jenetik) yönüdür.
Birbirinin ardında uygulayacağımız bu iki yöntem bizi, çocuğun ruh yapısını daha iyi belirtmeye yöneltecektir.
Önce, statik yönde işe başlamamız gerekir. Statik yön, çocukluğun özelliğini ilk aylardan ergenlik çağına dek her yönünü ayırt etmek suretiyle, çocuğun zihin yetilerinin incelenmesi bakımında bizi aydınlatacaktır.
İkinci bölümde, çocuğun ruh evrimi daha özel bir şekilde anlatılacaktır.
Sürekli bir evrim halinde bulunan bir varlık olan çocukta, ilk olarak gözümüze çarpan ve doğumdan olgunluk çağına dek ruhuna egemen olan şey, hiç kuşkusuz, onun varlığından son derece büyük bir uyma gücüne sahip olmasıdır.
İlkokullarda başarının en düşük olduğu sınıf birinci sınıflardır. Bu sınıftaki başarı İlk okuma yazma olarak düşünülürse, bu dersin önemi de zaten kendiliğinden ortaya çıkar. Bu sınıflarda başarının ölçütü, öğretmenin gücünden kaynaklanır. Özellikle çocuğun en çok öğrenmeye merak sardığı bir dönemde, çocuğa yanlış yaklaşmanın, onun ruhunun derinliklerinde yatan egonun neler olduğunu sezinlememek, çocuğu giderek geriye götürür, yeni öğrenme isteğine de ket vurur. Sürekli sınıfta kalan ve öğretmenler tarafından geri zekâlı olarak nitelendirilen çocuklar, okulu bıraktıktan sonra iş yaşamında daha başarılı oldukları görülmüştür. Demek ki okullarımızda geri zekâlı olarak nitelendirdiğimiz öğrenci, durumu açıkça anlaşılmayan, yetişmeleri için ne yapılmaları gerektiği bilinmeyen; sınıfta arka sıraya atılarak kaderlerine terk edilen, bu çocuklar ilgisizliğe, bilgisizliğe ve
metotsuzluğa kurban gitmektedirler.
Öğretmenlerin başarısı ve başarısızlığı, hiçbir sınıfta birinci sınıftaki kadar belli değildir. Bu sınıfta öğrencilerini yetiştiren ve gaye-sine ulaşan öğretmenler, insan yetiştirmenin verdiği büyük manevi zevki duyarlar.
Yukarıdaki açıklamalarda da görüldüğü gibi, bilimsel veriler-den de öğrenildiğine göre, ilkokulu başarı ile bitiren çocukların ileriki yaşlarda başarısızlığa düştükleri de görülmüştür. Buna karşın birinci sınıfta başarısız olan bir öğrenci, ilkokuldan sonra başarının en uç noktasına çıktığı da gözlenmiştir.
Şu bir gerçektir ki; İlk okuma yazma, öğrencilerin okulda öğrenecekleri en önemli becerilerden biridir. Çocuğun bütün başarısı, öncelikle ilk okuma ve yazmada göstereceği başarıya bağlıdır. Yüksek öğrenim yapmış olanlarda bile görülen hızlı okuyamama ve okuduğunu gereği gibi anlayamamanın yanında, öteki okuma kurslarının temeli de bu sınıfta atılır. Her birinin belli bir araştırma gerektiren bu kursların olmaması için, öğretmenin mesleki bilgisinin yeterliliği ve yeni gelişmeleri izlemesi, mesleğini sevmesi, canla başla çalışması gerekmektedir.
İçinde bulunduğumuz çağda dahi bazı şeyleri görmemek, algılamamak yeterli bir bilgi birikimine sahip olmamamızdan kaynaklamaktadır. Yine bilimsel veriler göstermiştir ki; İlk okuma ve yazmada harf öğrenerek öğrenilen okuma ile harf öğretilmeyerek öğrenilen okuma arasında çok farklılıklar vardır.
Şöyle ki:
İlk okuma yazmada, okumayı harf öğrenerek okuyan bir öğrenci, harf öğrenmeden okuma öğrenen bir öğrenciden daha hızlı okuma becerisini almıştır. Birinci sınıfta harfle okuma öğrenen bir öğrenci dakikada 80 sözcük okursa, harf öğrenmeden okuyan bir öğrenci 40 veya 50 sözcük okuyacaktır. Bu bilimsel olarak belirlenmiş bir durumdur. Oysa İlkokulu bitirdiklerinde durum tamamen tersine döndüğü gözlenmiştir. Bu kez de harf ile okuma öğrenen öğrenci gerilemiş, harf öğrenmeden okuma öğrenen öğrenci dakikada daha fazla sözcük okumaktadır. Bu durum öğrencinin, dahası harfle okuma öğrenen bütünü parça parça (yani harf harf) olarak görmesidir. Oysa okumanın giderek hız kazanması, harfle öğrenmeyenin bütünü bütün olarak algılamasında kaynaklanmaktadır.
Taki Akkuş